bir fincan kahve ve varoluşsal bir kriz, lütfen.
"Birth is a curse and existence is a prison." Varoluş sancıları içinde kıvranırken neden blog tutmaya devam etmiyorum diye düşündüm ve yine buraya geldim. Bir sürü yarım kalmış yazının ardından bir yenisi için çabalamak belki de beni bu anlamsız arayışlarımdan bir süreliğine de olsa uzaklaştırır diye düşündüm. Şuan her ne kadar ne yazacağımı bilmiyor olsam da uzun zaman sonra bir yazıyı yayımlayacak olduğumu içten içe biliyorum. Bir şekilde sonunu getirmeli ve yayınla tuşuna son düzenlemelerini yaptıktan sonra basmalıyım. Evet. Sanırım varoluş hakkında biraz iç dökmeye ihtiyacım var:') Öncelikle Batman: Kara Şövalye Yükseliyor filminden bir kesiti -hayatıma fazalsıyla dokunduğu için- sizlerle paylaşmak istiyorum. Ölümden korkmuyorsun. Seni güçlü kıldığını sanıyorsun. Seni zayıflatıyor. -Neden? Nasıl herkesten hızlı hareket edebilip daha uzun savaşabilirsin ruhun en güçlü dürtüsü olmadan? Ölüm korkusu. Sonsuza kadar yaşayabilecek olsaydık ve istediğimiz her şeyi yapabilme